Haneke Huzursuz Seyirler Diler, Nilgün Tutal Cheviron, Editör, Ekslibris, İstanbul, ss.73-102, 2014
Bu çalışma, Gilles Deleuze’ün Kritik ve Klinik adlı eserinde ortaya koyduğu “Büyük sanatçı ve yazarlar da büyük düşünürlerdir, fakat kavramlardansa algı ve duygularla düşünürler: Ressamların çizgiler ve renklerle, müzisyenlerin seslerle, sinemacıların imgelerle, yazarların kelimelerle vb. düşündükleri söylenebilir” önermesinden yola çıkarak; Michael Haneke’nin de filmografisi boyunca bir yazar ya da bir felsefeci gibi dünyanın anomalilerini ve sapkınlıklarını işlediğini ileri sürer. Haneke’nin dünyanın hastalıklarını gösterir semptomlara özel bir ilgisi vardır; onları sinematografik bir biçimde perdeye getirir ve izleyiciye sunar. İzleyiciyi, gerçeklik ve gerçeklik yanılsamasının iç içe geçtiği filmlerle dünyaya ve onun gidişine dair bir soruşturmaya davet eder. Medya ile dolayımlanmış bir dünyada vuku bulan yaşamın sahteliğine dair bir soruşturmadır bu: İzleyiciyi çoğunlukla huzursuz eden, tekinsiz bir özgürlük arayışı…
This study bases on Gilles Deleuze’s question formulated in his Essays Critical and Clinical; “Great artists and authors, in other words, are also great thinkers, but they think in terms of percepts and affects rather than concepts: Painters, one might say, think in the medium of lines and colors, just as musicians think in sounds, filmmakers think in images, writers think in words, and so on”, and asserts that Michael Haneke probes the anomalies and deviances of the world during his filmography, as though he were an author or philosopher. Haneke gives a special attention to the symptoms of the world reflecting its sicknesses; he treats them cinematographically and represents to the audience. He drives the audience to question the world and its course by his films, where the reality and the illusion of reality intertwine. It is a questioning about the falseness of life in a mediated world: The weird quest for the freedom, which mostly disturbs the audience…