Sosyal hizmet bireyleri biyopsikososyal boyutlarıyla çevresi içinde değerlendirmektedir. Çevresi içinde birey yaklaşımı bireylerin sosyal çevresi kadar fiziksel çevresini de ele almaktadır. Bu bakış sosyal hizmetin dezavantajlı grupların haklarını savunurken aynı zamanda çevresel sürdürebilirliği de gözetmesini gerektirir. Günümüzde doğal afetler, çevre felaketler, iklim değişikliği, göç, kuraklık, canlı türlerinin yok oluşu, doğal tarım arazilerinin azalması ve buna bağlı olarak doğal yaşamın riske girmesi gibi durumlar sosyal hizmet alanında da yeni yaklaşımlara duyulan ihtiyacı ortaya çıkarmaktadır. Çevresel felaketler ve iklim değişikliğinin en çok etkilediği gruplar sosyal hizmetin hâlihazırdaki müracaatçı gruplarını oluşturmaktadır. Bu gruplar çevresel felaketlere karşı daha savunmasız olması nedeniyle dezavantajlı durumları derinleşebilmektedir. Bu çalışma iklim değişikliği ve çevresel adaletsizlik yaşayan kişilere yönelik; bilgilendirme, sosyal yardım, savunuculuk ve danışmanlık hizmetleri sunmayı amaçlayan yeşil sosyal hizmet birimlerini bir model olarak önermektedir. Türkiye bağlamında yeni bir model önerisi içeren bu çalışma, yeşil sosyal hizmet birimleri çevresel sürdürülebilirliğin ve çevresel adaletin sağlanabilmesi bakımından bütüncül bir ekososyal yaklaşımı benimsemektedir.
Social work evaluates individuals in their environment with biopsychosocial dimensions. The individual-in-environment approach deals with the physical environment of individuals as well as their social environment. This view requires social work to protect the rights of disadvantaged groups while simultaneously considering environmental sustainability. Today, situations such as natural disasters, environmental disasters, climate change, migration, drought, extinction of living species, reduction of natural agricultural lands and the risk of natural life reveal the need for new approaches in the field of social work. The groups most affected by environmental disasters and climate change are the current client groups of social work. As these groups are more vulnerable to environmental disasters, their disadvantaged situation may deepen. This study is aimed at people experiencing climate change and environmental injustice; proposes Green Social Service Units, which aim to provide information, social assistance, advocacy and consultancy services, as a model. In this study, which includes a new model proposal in the context of Turkey, Green Social Service Units adopt a holistic ecosocial approach to ensure environmental sustainability and environmental justice.